FAİZLE MÜCADELEDEN FAİZLİ MEVDUATA
Günlerdir nasla başlayıp faiz tartışmalarıyla devam eden bir süreç yaşıyoruz. Öncelikle bu alanda konuşmanın hakikaten tehlikeli ve uçurumun kenarında dolaşmak değil kendini pervasızca uçurumdan aşağı atmaktan farksız olduğunu hatırlatalım. Çünkü son dönemdeki bu tür tartışmalar, şüpheli şeyler üzerinde değil İslam’ın apaçık haram kıldıkları hakkında konuşmaktan hatta bunları tecviz (caizmiş gibi lanse etme) gibi bir durum söz konusudur.
Mesele daha tam vuzuha kavuşmadığı için Müslümanların ve ilmin izzetinin savunulması gerektiğine inançla; işin fetva kısmına girmeden meselenin “kur korumalı” tarafına değil de kesin olan faiz tarafının haramlığının lamının ciminin olmadığını belirterek bu uyarıyı yapmak her mümin için zorunludur.
Her fırsatta dini söylemleriyle ön planda olan ve kendini muhafazakâr olarak tanımlayanların, faizli mevduatı ekonomik program olarak kullanmaları “faize karşıyız” söylemleriyle çelişmektedir. Anlaşılan o ki mesele ne faiz ne mevduat ne de devlet bekası… Gemisi batan kaptanın çıkış yolu olarak her yolu mubah görmesi gibi bir durum ortaya çıkmaktadır.
Günlük hayatta yaşadığımız maddi ve manevi krizlerin temel sebeplerinden biri faizci kapitalist sömürü sistemidir. Hatta ülkemizde ve dünyada ekonomik sıkıntıların ana kaynağını oluşturmaktadır. Elbette bu yönüyle faiz sonuç değil sebeptir.
FETVA KONUMUNDAKİLERİN ACELECİLİĞİ!
Bugün kamu garantili banka mevduatındaki faize “ama kur endeksli kâr; helaldir” demek -affınıza sığınarak- olsa olsa domuz etinin sosunu zemzemle hazırlamak caiz midir değil midir tartışması yapmaktır.
Meselenin faiz veya domuz gibi haramlığı açık bir konu vuzuha kavuşursa, sosun caiz olup olmadığını konuşmaya bile gerek kalmaz. Bu konuda da fıkıh ilmi erbabı, düşüncelerini net olarak belirtirse mesele daha iyi anlaşılır.
Olayın vahametini ifade için verdiğimiz örnek karşısında her Müslüman’ın içi kalkmış, midesi bulanmıştır. Bu, hakiki imanın ve haramlara girmemek uğrunda yaşanılan bir ömrün insan vücudunda oluşturduğu biyolojik bir tepkidir. Fıtrat dini İslam’a tam manasıyla teslim olanlara Allah’ın ihsan ettiği fıtrî bir reflekstir. Şuna eminiz ki fetva konumunda olanların son zamanlarda ağızlarından çıkan taraflı cümleler karşısında da şuurlu bir Müslüman’ın vücudu aynı tepkiyi vermektedir.
Finans çevreleri bile meseleye tam olarak nüfuz edebilmiş değilken, sürecin nasıl işleyeceği, neyin nasıl yapılacağı hangi kılıf giydirileceği belirlenmemişken; ihtimaller üzerinden fetva olarak anlaşılacak videolar yayınlamanın ne anlamı olabilir? Hayır adına yapılmayan, haramlara karşı ortaya konulamayan, fakat faiz (şer) söz konusu olduğunda belki de İslam’la birlikte imanı kaybetme pahasına gösterilen bu aceleciliğin (Neml, 46) sebebi nedir? Fe eynetezhebûn (Hâl böyleyken bu gidiş nereye) (Tekvîr, 26).
Meşhur bir fıkrada; sıcak bir Ramazan günü üzerine eşek semeri örterek su içen birine niye böyle yaptığı sorulunca, “Allah, beni eşek zannetsin diye” şeklinde cevaplaması, tam da yaşanan durumu anlatıyor. Durum elbette komik fakat buradaki yanlışın hayvanların oruçla mükellef olmadıklarını ifade etmekten ya da halkı kandırıp faize helal demekten/dedirtmekten öte Allah’ı kandırmaya çalışmak olduğu aşikâr. Faizin haramlığının nas ile sabit olduğunu savunup, insanları mevduata yönlendirmek gerçekten de aklın ve mantığın alacağı bir durum değildir.
HELAL-HARAM BELİRLEME YETKİSİ, ALLAH’A AİTTİR
İslam dinine göre şâri (hüküm koyucu) Hz. Allah’tır. Lafı eğip bükmenin topluma da dine de faydası yoktur. Olsa olsa birilerine şirin görünmektir. Sermaye sahiplerine faizi mevduatla verince hibe olarak kabul edilemez. İlahi karar kesin ve katidir. İnanç sahiplerine düşen, Allah’ın koyduğu kurallar çerçevesinde davranmak ve yaşamaktır. Allah ticareti helal, faizi haram kılmıştır (Bakara, 275). Zira faiz üretimin önündeki en büyük engellerden biridir. Uzun vadede zarardan başka bir şey getirmez.
“Farazi olarak” kayıtlarıyla birilerini “kurtarma” pahasına çözüm üretmeye çalışmak, kişinin kendisini ateşe atmasından, dünyasını ve ahiretini karartmaktan öte bir şey değildir. Bu konuda Hz. Ömer’e nispet edilen şu sözü zikretmeden geçmeyelim; “Mizan önünde insanların pişman olanları kendi dünyaları için ahiretlerini feda edenler; en fazla pişman olanları ise; başkasının dünyası için kendi ahiretini feda edenlerdir.”
Durum böyle iken; olayın en üzücü tarafı ise Müslüman aydınların ve hocaların faiz ve haram kazançlar konusunda herhangi bir uyarılarının olmaması, sağır-dilsiz kesilmeleridir.
Zaten bu alanda duruş sergilemek, safını belirlemek; öyle kitap kurdu olmakla, işin sadece fetvasıyla ilgilenmekle, alanında uzman, hatta profesör olmakla edinilecek bir meleke değildir. Allah korkusunun insana kazandırdığı bir ahlâktır. Güce sığınarak otoriteyi aklama girişimleri tamamen kişinin kendi nefsini, çıkarlarını ön plana çıkarma ve egosunu tatmin etmeden öteye gidemeyecektir.
Evet, faiz; mevduatlı, hibeli, hediyeli, teşvikli, korumalı her ne kılıfla sunulursa sunulsun katiyen haramdır, tevil götürmez. Faiz, Allah’a harp ilan etmektir (Bakara, 279). Doç.Dr.Necmettin ÇALIŞKAN