SALGIN GÖLGESİNDE GEÇEN BİR EĞİTİM DÖNEMİ
Hani meşhur bir söz var ya deveye sormuşlar “boynun neden eğridir” diye o da “nerem doğru ki” demiş. Bu söz sanki günümüzdeki eğitim sistemimizin özetini yansıtıyor.Bir türlü rayına oturmayan/oturtulamayan çözümsüzlüklerle dolu sürdürülemeyen bir eğitim-öğretim sistemi.
Eğitimimiz zaten sorunluydu, salgınla yok olma noktasına geldi. Acı olan da bu durum kimsenin umurunda değil.Hele de eğitim sezonunun sona erdiği bu dönemde, sınavların nasıl yapılacağı, notlar, öğretmen-öğrenci ilişkisi gibi bütünüyle bir sorunlar yumağı olarak duruyor.
YÜZ YÜZE EĞİTİM SİL BAŞTAN MI?
Normalleşme süreciyle birlikte okullar yeniden açılmış gibi görünüyor. Belli günler okula gidilecek ama bu zamandan sonra ne kadar faydası olacak belli değil.
Üç hafta eğitim var ama bu süreç telafi eğitimi mi? Sil baştan mı? EBA’nın devamı mı? Belli değil. Kaldı ki bugüne kadar ne anlatılabildi o da ayrı bir sorun. Öğrenciye not da verilmeyecek. Yoksa sadece öğretmen-öğrenci tanışması için mi gidiliyor.Eğitim sistemimiz tepeden tırnağa sorunlu. Yukarıdan aşağı, -yüksek öğretimden liseye, ortaokula, ilkokula- indikçe sorun artıyor. Bir türlü millileşemeyen, değerlerimize tam uyarlanamayan, öğrencileri yarış atı gibi sınavdan sınava koşturan, yabancı kültürlerin müfredatının temel alındığı ve yap-boz tahtasına dönen bir sistemle devam etmekteyiz.
Bir ülkenin geleceğini belirleyen en önemli unsurların başında maddi-manevi eğitim ve adaletin geldiği unutulmamalı. Bir toplumda eğitim oranı düştükçe suç oranı artar. Ekonomik problemler de eğitim ve adaletin zayıflığının bir sonucudur.Sorunun çözülemeyişi, konunun kimsenin umurunda olmayışından. Yetkililerin kulakları, uyarılara tıkalı. “Biz yaptık oldu” denilerek ciddiye alınmıyor.
AŞI MUAMMASI
Eğitimdeki problemin temeli pandemiyle birlikte gündeme gelen aşı sorunu. “Aşı geldiydi, gelecekti. Alman aşısıydı, Çin aşısıydı, kapanmada bitecek, Haziran’da bitecek” denilerek net, inandırıcı ve doyurucu bir bilgi verilmediğinden muallakta beklendi.Anlaşıldığı kadarıyla Haziran veya yaz sonuna kadar hızlı aşılama ile üniversitelerin açılacağı söyleniyor, hayırlısı.Asıl üzerinde düşünülmesi gereken sorun şu; geçen iki yılın telafisi nasıl olacak? Bu konuda kamuoyunu rahatlatacak herhangi bir açıklama, plan veya çözüm önerisi sunulmuyor.Teorik eğitim verilen yerler hafife alınıyor. Peki mühendislik, tıp, diş hekimliği vb. gibi pratik olan yerlerde ne yapılacak? “Yarım doktor candan…” atasözünün anlamı, bugünlere ışık tutarcasına ne kadar anlamlı ve düşündürücü değil mi? “Teorik eğitim problem değil, yeter ki pratik eğitim çözülsün” sözünü de doğru bulmuyoruz. Teorik de olsa eğitim bütünüyle, yüz yüze hocadan alınır.Mesela bir İlahiyat Fakültesi, teorik eğitim gibi görünse de mezunların kaçta kaçı Arapça öğrenip, Kur’an ı Kerim’i düzgün okuyabilir.
OKUL YÜZÜ GÖR(E)MEYEN MEZUNLAR
Daha vahimi de iki yıllık eğitim veren Meslek Yüksek Okullarının durumudur. Yarım yamalak bir dönem, “kayıt yenilemeydi, ders seçimiydi, taşındım, yerleştim, başladım” deyinceye kadar bir dönem geçti.Sonrasında tamamı da uzaktan eğitimle mezun oldu ki bunlar içerisinde iki yıllık diye süresi baz alınarak küçümsenmeyecek yüksekokullar var.Mesela, sağlık, bilgisayar ve teknolojiye dayalı eğitim veren okullardan öğrenci neredeyse okul yüzü görmeden mezun oluyor.Bu dönemde bariz bir şekilde, köy-şehir ve metropol-taşra arası makasın çok açık olduğu görülmüş, dolayısıyla ‘eğitimdeki fırsat eşitsizliği’ ortaya çıkmıştır.Pek çok öğrenci teknolojiye ulaşamamış ve yaşadığı bölgede internet altyapı sorunu bulunanlar hayli mağdur olmuştur.
KAPALI KAMERALARLA UZAKTAN/HAYALİ EĞİTİM!
Online eğitimde kamerası kapalı öğrencinin kontrol edilmeyen bir sınavla, bir mezuniyeti söz konusu. Çözüm olarak acilen tüm birimlere yönelik telafi eğitimi verilmelidir. Bazı bölümlerde genel tespit sınavıyla sınıf dondurma yapılabilir, mağduriyetleri önleyecek çözümlerle kısmi tedbirler alınmalıdır. Ülke genelinde bu yılki lisans öğrencileri için finaller, üniversiteye giriş sınavına benzer merkezi bir sınavla yapılmalıdır.
Aksi takdirde; eğitimden anlamayan öğretmen, hastalıktan anlamayan doktor, iğne bilmeyen hemşire, Kur’an okuyamayan ilahiyat mezunlarıyla karşı karşıya kalabiliriz.
Doç. Dr. Necmettin Çalışkan