DAĞLARIMIZ TOZLANDI
Birçok alanda farklı zenginliklere sahip olan Kadim şehir Antakya’nın Dağlarından oksijen değil, toz yükseliyor.
Birçok alanda farklı zenginliklere sahip olan Kadim şehir Antakya’nın Dağlarından oksijen değil, toz yükseliyor. Son 10 yılda artan Taş ocakları işletmeciliği ile birçok nokta da tepeler ve dağlar trajlanırken, Antakya’yı her yaz saran toz bulutları da artamaya başladı. Yanlış planma ve ÇET raporlarının uygunsuzluğuna rağmen, birçok mera alanı taş ocağına dönerken, taş ocakları etrafında bulunan köyler ve tarım alanları da ciddi zararlar gördü.
Taş ocakları kurulumunda doğal bitki örtüsü tahrip edilirken, Özellikle Amanos dağının batı yamaçlarında, İskenderun-Erzin hattında ciddi tahribatlar göze çarpıyor. Habib-i Neccar dağının arka yüzünde bulunan alanda tahribatın bir parçası olurken Narlıca-Altınözü yolundaki taş ocakları da Antakya’ya toz taşımaya devam ediyor.
Amanos Dağları’nın “Kurutulması” sonrasında cidde derece oksijen ve temiz hava eksikliği çeken Antakya son dönemde Orta Doğu iklimine doğru kayarken, taş ocaklarının bölgedeki hava, toprak ve su kirliliğine katkısı da akıl almaz boyutlara ulaştı.
YERALTI SULARIMIZ OLDUKÇA ZENGİN
Antakya Çevre Koruma Derneği Başkanı Selda Asker konuyla ilgili olarak “Bir bölgede yerüstü ve yeraltı su kaynaklarının oluşumu, gelişimi ve karakterlerinin belirlenmesinde iklim, jeolojik, hidrojeolojik, morfo-tektonik ve fiziki coğrafya özellikleri etkili olur. Amik Ovası ile Asi Nehri’nin de içinde yer aldığı Samandağ-Antakya graben alanı alüvyonlardan oluşuyor. Grabenleri çevreleyen yükseltiler ile graben tabanları arasında birikinti konileri ve yamaç molozları bulunur.Bu potansiyel graben alanındaki Kuaterner birimlerinde yüksektir. Bilhassa Amik Ovası’ndaki alüvyonlar, yeraltı suyu bakımından oldukça zengindir. Ancak alüvyonların yanal ve düşey yönde gösterdikleri fasiyes değişimleri ile kalınlıkları, yeraltı suyu bulundurma kapasitelerini etkilemektedir. Bu noktada, Taş ocaklarında gerçekleştirilen patlamalarla oluşan sarsıntıların deprem etkisi yaratır. Patlatmaların yeraltı sularına etkileri konusunda ise; Kireçtaşları, yarı mermerleşmiş kireç taşları ve mermerler tabakalı yapıda oldukları gibi tektonik hareketler veya mağma yükselmeleri ile bu tabakalar kırılır. Tabakalı
ve kırıklı içyapıya yağış suları sızıp, kalsiyum karbonat’ı eritir.”
TAŞ OCAKLARI ÇEVREYİ KİRLETİYOR
“Milyonlarca yıl süren bu erime olayı sonucunda kireç taşları vb kayaların içinde su yolları, mağaralar oluşur. Bu çatlak/mağara sistemi yağış sularını kaynaklara, düden-lere, yeraltı sularına taşır. Taş ocağı işletmelerinde yapılan patlatmalar çatlak/mağara sistemini bozar, çökmelere ve suyol-larının değişmesine, suyun derinlere kaçmasına sebep olur. Sonuçta su kaynakla-rını kullanan çiftçiler ile yerleşim alanları ve tesisler zarar görürler. Çevre kirlenir. Taş ocağı yarmaları kaya çatlak sistemini kestiği için, yeraltı suyuna sızan suyun da açığa çıkmasına, akış yönünün değişmesine, buharlaşmasına ve kaybına sebep olur.
Taş ocağı yarmaları toprak suyunun da buharlaşmasına sebep olur.
Yarma kenarında veya yakınında bulunan ağaçlarda verim kaybı ve giderek kurumalar görülür.
Taş ocağı yarması kenarın-daki zeytin ağaçlarında meyva boyutlarının daha küçük olduğu gözlenmiştir.” İfadelerine yer verirken Antakya’da tozun en büyük sebebinin taş ocakları olduğunu söyledi.
HABER: M.MUSTAFA ÇAYLI