DEMİRİN SANATA DÖNÜŞTÜĞÜ ELLER ‘‘EDİP BAĞDATLI’’
Yarım asırlık demir işleme ustası Edip Bağdatlı, müzikle başladığı yaşamını asırlardır aile mesleği olan demir işleme sanatıyla sürdürüyor.
Antakya sevdalısı Edip Bağdatlı, yıllarca insanların ruhlarını besleyen şarkıları çaldığı elleriyle yarım asırdır yaptığı eserlerle insanların yaşadığı yerleri güzelleştiriyor.
Demir işlemedeki sanatçı ruhu müzikle de kesişen 1950 yılında dünyaya gelen Edip Bağdatlı, 8 yaşında mandolin, 9 yaşında melodika, 11 yaşında ise gitara sarıldı. Öğrenmeye hevesli, heyecanı ve enerjisi yüksek bir çocuk olan Bağdatlı, 25 yaşına kadar müzikle uğraştı. Genç yaşına rağmen müzikte büyük ve önemli ilerlemeler kaydetti. Kurduğu müzik grubuyla düğünlerde orkestra olarak müzisyenlik yapmaktan, gece kulüplerinde sahne almaya kadar birçok alanda faaliyet gösterdi. Gündüz sinemasında uzun yıllar iki film arasında konserler verdi. Akdeniz Gümüş Mikrofon Yarışması’nda 2.’lik ödülü kazandı.
CEM KARACA’DAN İŞ TEKLİFİ
Bağdatlı: “1975 yılında İstanbul’dan döndüğüm gün Antakya’da bir pavyonda sahneye çıktım. O gün Cem Karaca sahne aldığım gece kulübüne geldi. Gitarist arıyordu, bana teklif etti. Ben de aynı gece babama durumu anlattım. Babam ‘Bugün geldin, yarın gidecek misin’ deyince duygularım galip geldi ve Cem Karaca’nın teklifini kabul etmedim.”
GİTARDAN DEMİRE
Edip Usta, müzikten demir işleme sanatçılığına olan yolculuğunu: “Babamın yakın bir dostu, ‘Müziği bırakma, gel ortak bir demir işleme dükkanı açalım dedi. Ben de kabul ettim. Sonra baktım ki hiç arayıp sormuyor, ortalıktan da çekiliyor. Beni işin içine alıp, çekildi. İlk zamanlar ufak tefek işlerle başladım sonra da işler kesildi. Dükkanda çalışan işçilerin haftalıklarını uzun bir dönem müzikten kazandığım parayla ödedim. Yıllar geçti, yetenek, bilgi ve birikimle birleşti. İşime olan aşkım ve müzikten gelen sanat ruhu demir işleme işini demir işleme sanatına dönüştürdü. ” sözleriyle ifade etti.
“EN BÜYÜK PİŞMANLIĞIM”
Aileden gelen yaklaşık 450-500 yıllık demircilik mirası olduğunu kaydeden Edip Usta: “ Bu zamanda mesleğin devamının sağlanması ve sanat üretiminin artması adına yetiştirmek amacıyla çırak bulmakta zorlanıyorum. Yedi kızım ve bir oğlum var. Oğlum şu anda üniversitede makine mühendisliği eğitimi alıyor. Belki oğlum yıllar sonra bu mesleği sürdürebilir ama en büyük pişmanlığım bu mesleği kızlarıma öğretmemek oldu. Önceki zamanlar kızlar naiftir, bu mesleği yapamazlar diye düşünüyordum ama şimdi kızların her şeyi başarabileceğini düşünüyorum. Çünkü zeka ve bilgi doğru kullanıldığı zaman emek en aza indirgenir. Kızlarım da biraz sıkıntı çeker, ezilip kırıldıktan bu sanatı hakkıyla icra ederlerdi” ifadelerini kullandı.
RAHMİ KOÇ’TAN MEKTUP
Rahmi Koç Hatay gezisi sırasında yaptığı eserleri görmek için Bağdatlı’nın iş yerini ziyaret etti. Eserlerini görüp İstanbul’a döndüktan sonra bir teşekkür mektubu yazarak sanatının devamı için işçi yetiştirmesini rica etti.
İNSANOĞLU FANİDİR, ESERLER KALICIDIR
Eserlerini hiç bir çıkar gözetmeksizin aşkla yaptığını belirten Bağdatlı, büyük zorluklar çekerek mesleğini bu güne getirdiğini aktardı. Bağdatlı: “ Bu mesleği aşkla yaptığım için duramıyorum, çizim yapıyorum, çalışıyorum. İnsanlar yaptığım işten memnun oldukça, mutlu oldum ve çalışmaya devam ettim.
MEMLEKET İHYA OLUR
50 yıllık meslek hayatımda ne zaman zora düştüysem, Allah hep bir çıkış yolu gösterdi. Her insan mesleği ile kendisiyle iftihar etmek ister. Ama bende de öyle bir şey olmadı. Ben çok emek ediyorum, güzelin de güzelini yapmaya çalışıyorum. Bizim derdimiz bir şey yaptığımız zaman geleceğe kalması. Benim değil yaptıklarımın anlatılası isterim. İnsanoğlu fanidir ancak eserler kalıcı, her insan bir şey bırakıp gitse memleket ihya olur. ”diye konuştu.
“ANTAKYA GÜZELLEŞSİN İSTEDİM”
30 sene önce Antakya Asri mezarlığının giriş kapısını yaptığını söyleyen Edip Usta, devasa büyüklükteki sanat eserinin altında bir çok anlam barındırdığından bahsetti. Bağdatlı:“
Mezarlık kapısına işlediğim motiflerin bir kısmı, kişi ahirete giden yolu kendi amelleri ile inşa eder anlamı taşıyor. Bir diğer motifle ise anlatmak istediğim, bu dünyada kimsenin kalıcı değildir ve herkes er ya da geç sırat köprüsünden geçerek ebediyete kavuşacaktır. diye cümlelerine devam eden Edip Bağdatlı:“ Eserlerimin önce çizimini yapıyorum. Çizim süresi de epey meşakkatli bir süreç. Ancak işinizi severek yapıyorsanız ve ilk gün ki heyecanınız dinmiyorsa yorgunluk hissetmiyorsunuz. Zaman zaman burada yaptığım işleri gezerim, kapıları seyrederim. Ben Antakya sevdalısıyım. Bunca senedir memleketimden ayrı geçirdiğim tek bir günü boşa geçmiş bir gün olarak gördüm. 25 yılımı Antakya’ya tasarım yaparak geçirdim. Hep Antakya güzelleşsin istedim. Önceki yıllarda Vali Göbeğine 3.5 metre boyunda demirden balık figürleri yaptım, daha sonra nikah salonuna güvercin yaptım. Karaali Köprüsü’nü de ben yaptım. Amik Ovası’nı ve 146 çeşit kelebeği işledim orada.
ESERLERDE ANTAKYA TARİHİ
Kavaslı Köprüsü de Antakya’yı anlatıyor aslında. Hatay’ın medeniyetler şehri olduğunu gösteren motifler koydum. Barış için güvercin koydum. Anlayacağınız eserlerimin hepsinin birer hikayesi var. Antakya için çok çabaladım.”diyerek cümlelerine son verdi.
MEMLEKET SEVDASI
Bundan yüzyıllar Hitit Kralı Hattuşa Antakya’ya iki tane aslan heykeli yaptırmıştı. Bu aslanlardan biri mutlu, diğeri üzgün. Kral savaştan kazanmış bir şekilde ve ganimetle dönerse gülen aslan heykelinin ağzına çiçek koyarmış, savaşı kaybederse üzgün aslanın ağzına çiçek koyarmış. Ben de Antakya için yaptırdığım köprünün üstüne aynı aslanlardan yaptım. Memleket her daim mutlu olsun diye iki aslanı da gülen aslan yapıp ağızlarına gül koydum” diyerek Antakya’ya olan sevdasını dile getirdi.